HÜSEYİN BARANER: TÜRK TURİZMİNİN SON 20 YILINI DEĞERLENDİRDİ
Türk turizmi, son 20 yılda dikkat çekici bir hızla gelişti. Ülkemiz, dünya turizm sahnesinde üst sıralara yükselirken, ciroda kayda değer artışlar yaşandı. Ancak bu hızlı büyümenin maliyetini, doğal tahribat gibi ciddi sorunlarla ödemek zorunda kaldık. Devasa oteller inşa ederek tek tip hizmet anlayışını benimsedik. Bu da bizi, hızla çeşitliliği artırmak zorunda bırakan bir pozisyona soktu.
Yaratılan bu turist yoğunluğu, özellikle Doğu Akdeniz çanağındaki rakipleri başta Mısır olmak üzere Türkiye’yi kopyalamaya itti. Antalya’nın doğusunda, 2025 yılında bitmek üzere olan 18 milyar dolar tutarında yeni otel projesi var. Bu otellerin gözü Türkiye’ye gelen müşteride.
Suudi Arabistan’ın bir destinasyon olarak devreye girmesi ile beraber, gelecek on yılda Türkiye’nin doğusundaki ülkelerde toplam 1 trilyon dolarlık destinasyon ve otel yatırımı gerçekleşecek. Bunların çoğunun gözü yine Türkiye’ye gelen müşteride olacak.
Bölgemizde korkunç bir rekabet oluşuyor. Bu durum, turizm anlayışımızı yeniden değerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor.
Sürdürülebilir turizm politikaları doğrultusunda büyük oteller yerine, daha doğa dostu ve küçük yapılar tercih edilmeliydi. Ancak biz, Akdeniz çanağının en büyük otellerini inşa ederek doğa tahribatına zemin hazırladık ve bu yöndeki yanlışlarımız hâlâ devam ediyor.
Destinasyonlarımızı ivedilikle bir botanik alana dönüştürmek mecburiyetindeyiz. Ne kadar fazla şimdiden ağaç ve yeşillik dikersek, ileride o kadar güçlü oluruz.
Dünyada master trend: bozulmamış doğa.
Dünya, doğanın ve çevrenin korunmasını merkeze alırken, biz de bu trende uyum sağlamak zorundayız. Hayata geç de olsa öncü olmalıyız.
Son yirmi yılda Türkiye’de otoriteler, çoğunlukla yatırım gücü yüksek holdingler ve kişilerle ilgilenirken, sanat ve kültür turizmcilerine yeterince fırsat tanınmadı. Bu da Türk destinasyonlarının çarpık ve sıkışık gelişmesine sebep oldu.
Şu an Türkiye’ye gezen turist değil, daha çok tatilciler geliyor. Bu durumu değiştirmek adına kültür-sanat pazarlaması konularında çalışmalar başlatılmış olsa da, şu an için bu adımlar yetersiz kalıyor.
Tüm turistik destinasyonların çevresel olarak desteklenmesi büyük önem taşıyor. Türkiye’de maddi gücü olanlar, birçok engeli aşarak izinleri alabiliyor.
Türkiye’de çevre ve doğayı engel gibi gören, paraya tapan çok boş insan var. Parası olanın her şeyi doğru yaptığını zannediyoruz. Genelde bu anlayış, Türk turizminin geleceğine çok büyük zarar veriyor. Bizi rakiplerimiz önünde, özellikle gelecek yıllarda çok zorlayacak duruma getiriyorlar.
Oysa ülkemizde, o kadar küresel turizm bilgisi olan, sanat ve kültür birikimleri olan değerli turizmciler vardı. Hiçbir otorite onlara ilgi göstermedi ve onları planlamalar içine dahil etmedi.
Ancak şimdi görüyoruz ki dünyada ibre, bozulmamış doğa, temiz hava ve sakin destinasyonlara döndü. Biz ne kadar kendimizi övsek ve bazı verileri gizlesek de, varlıklı ve kültürlü turistler bir destinasyona gitmeden önce gerçek verileri internetten çekiyorlar.
Hatta destinasyonlar bir adım öne giderek, sürdürülebilirliğin yanında bir de “longevity” uzun yaşam bölgelerine dönüşüyorlar, dönüşmek mecburiyetindeler.
Belediye başkanlarına, valilere, kaymakamlara ve ilgili otoritelere bu alanlarda önemli görevler düşüyor. Gelecekte, destinasyonların çevresel rehabilitasyonunun turist çekme potansiyelini artırdığını göreceğiz. Bu nedenle, hava ve ses kirliliğini azaltan yatırımlara öncelik verilmesi, trafiğin hafiflemesi elzem.