SEVİL MERT: İÇİMDEKİ KEŞFETME DUYGUSUNA SEYAHAT VİRÜSÜ DİYORUM

Image

2008 yılından bu yana “Çok Okuyan Çok Gezen” adlı bloguyla Türkiye’nin ilk seyahat yazarlarından biri olarak tanınan Sevil Mert, bugün sosyal medya ve dijital yayıncılıkta önemli bir içerik üreticisi. 19 yıllık kurumsal kariyerini sonlandırıp yolculuklarını tam zamanlı bir hayata dönüştüren Sevil Hanım, bugüne kadar 70’e yakın ülke gezmiş. Kendisiyle seyahatin ruhunu, içerik üretmenin zorluklarını ve Türkiye’nin turizmde güçlü ve zayıf yönlerini konuştuk.

Bugüne kadar sizi en çok etkileyen destinasyon hangisiydi, neden?

Bugüne kadar Japonya’dan Meksika’ya, İzlanda’dan Moğolistan’a 70’e yakın ülkede bulundum. Dünya o kadar farklı coğrafyalar ve kültürlerle dolu ki, tek bir ülke seçmek gerçekten zor. Ancak doğasıyla ön plana çıkan destinasyonlar benim favorilerim. Uçsuz bucaksız bozkırlarında günlerce insan görmeden seyahat edebildiğim Moğolistan, bu dünyadan olduğuna inanmakta zorlandığım İzlanda, doğası, tarihi, kültürü ve yemekleriyle beni kendine âşık eden Meksika, hem Afrika’ya dair her şeyi barındırıp hem de oldukça batılı olan Güney Afrika ve doğası, kültürü ve yemekleriyle gezginlerin Kabesi kabul edilen Machu Picchu’ya ev sahipliği yapan Peru en çok etkilendiklerim arasında.

Seyahat tutkunuzun başlangıç hikâyesi nedir? Bu yolculuğa çıkmaya sizi ne motive etti?

Anadolu’da yaşayan birçok insan gibi ben de göçebe genlere sahibim. Bu genler bende çocukluktan itibaren yeni yerler keşfetme isteği olarak ortaya çıktı. Küçük yaşlarda, yaşadığımız köyü ninemle birlikte keşfederdim. Yaşım büyüdükçe önce Türkiye’yi, sonra da dünyayı keşfetmeye başladım. Bir noktadan sonra içimde karşı koyamadığım bir keşfetme arzusu doğdu. Ben buna “seyahat virüsü” diyorum. Bu virüs kanıma işledikten sonra hayatımı tamamen seyahate göre planlamaya başladım.

Seyahatleriniz sırasında yaşadığınız en sıra dışı ya da unutulmaz anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Genellikle çok dikkatli ve tedbirli seyahat ederim, bu nedenle çok büyük olumsuzluklar yaşamam. Ama çantamı, cüzdanımı, pasaportumu veya fotoğraf makinemi çaldırdığım, uçağı kaçırdığım ya da kaçırmama ramak kalan olaylar elbette oldu. Beni en çok etkileyen anılar ise deneyim odaklı olanlar… Mesela İzlanda’da Avrupa ve Amerika kıtaları arasındaki yarıkta sıfır derecede dalış yaparken aynı anda iki kıtaya dokunmak inanılmaz bir deneyimdi. Ya da Endonezya’da aktif bir yanardağın ağzına yürüyüş yaparken doğanın karşısında ne kadar aciz olduğumu hissettiğim an…

Yeni başlayan seyahat yazarları ve içerik üreticilerine ne gibi tavsiyeler verirsiniz?

Ben blogumu 2008 yılında yazmaya başladım. O zamanlar sosyal medya içerik üreticiliği diye bir kavram bile yoktu. Bugün başlayanlar sosyal medyayı daha aktif ve verimli kullanabildikleri için şanslılar ama rekabet çok daha yüksek. İçerik üreticiliği uzun soluklu bir yol. Nefesini uzun tutan, kaliteli içerik üretmeye sabırla devam edenler yer edinebiliyor. Ne yazık ki gençlerde “3 gün üretip 4. gün ünlü olayım” yaklaşımı görüyorum. Kısa vadede işe yarar gibi görünse de uzun vadede sürdürülebilir değil.
Bunun dışında iyi bir iş ağı oluşturmak da çok önemli. Sektördeki oyuncuları tanımak, potansiyel iş birlikleri kurmak ve kendini doğru şekilde anlatmak içerik üreticiliği kadar kritik.

Yurt dışındaki ülkelerle Türkiye’yi kıyasladığınızda, öne çıkan 3 olumlu ve 3 olumsuz fark sizce nelerdir?

Bana göre ülkemiz dünyanın en güzel ülkelerinden biri. Olumlu yanlarımız:

  1. Her tür tatil alternatifi sunabiliyoruz: Deniz, kayak, kültür turizmi… Ege ve Akdeniz kıyılarımız muhteşem plajlar ve antik kentlerle dolu. Likya Yolu, Karia Yolu gibi doğa yürüyüş rotaları da çok özel.
  2. Hizmet sektöründe kalitemiz oldukça yüksek. Otel konforu, restoran çeşitliliği ve servis kalitesiyle dünya standartlarını yakalıyoruz.
  3. Türk mutfağı dünyanın en zengin mutfaklarından biri. Zeytinyağlılardan kebaplara, kahvaltıdan tatlılara her zevke hitap ediyor.

Olumsuz yanlara gelince:

  1. Ciddi bir çevre kirliliği problemimiz var. Yabancıların ilk tepkisi genellikle “neden doğanız bu kadar kirli?” oluyor. Çevre bilinci düşük, bu da doğal alanların çöple dolmasına yol açıyor.
  2. Turizm pazarlamamız zayıf. Yurtdışında Türkiye imajı hâlâ çok eksik. Güvenlik endişeleri ya da eski klişelerle gelmekten vazgeçen insanlar çok fazla.
  3. Turistlere farklı fiyat uygulama, kazıklama çabası gibi konular da hâlâ büyük bir sorun. Bu tarz yaklaşımlar ülkenin itibarına büyük zarar veriyor.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Seyahat, sadece yer değiştirmek değil; bakış açısını değiştirmek, öğrenmek ve büyümektir. Herkesin kendi keşif yolculuğunu bulması dileğiyle…

Etiketler