TUNÇ MÜSTECAPLIOĞLU YAZDI: SAVAŞSAK MI YOKSA SAVAŞMASAK MI

Image

Dünya gündeminin yine canı sıkıldı, kendisini bir süreliğine oyalayacağı bir savaşı çıkardı. Amerika, 46 yıldır ambargo uyguladığı İran’ı bir türlü diz çöktüremedi. Nükleer tehlikeyi de bahane ederek, kavga taşeronu İsrail aracılığı ile İran’a girişti. Sam Amca nükleer enerji üretiminde herhangi bir rekabet istemiyor. Üretirse, tehdit ederse sadece o üretecek, tehdit edecek, diğerleri de ona biat edecek. İsrail 2.000 kilometre uzaklıktan salladı füzeyi, vurdu Tahran’ı. Karşılık beklemiyordu muhtemelen. Bu sefer de Tahran salladı füzeyi, deldi güvenlik kubbelerini ve İsrail’i vurdu.

Vay efendim, bizim himayemiz altındaki Orta Doğu’nun yaramaz çocuğuna kabadayılık da neyin nesiymiş diye hemen azmettirici girdi devreye.

Tehditler, saldırılar derken Orta Doğu yine karıştı.

Kitaplı peygamberlerin hepsinin bu bölgeden çıkıp, bu coğrafyada yaşayan halkın burnunun bir türlü parfümden kurtulamaması da ayrı bir tez konusudur zaten. Normal bir hayat yaşamaya çalışan biz otelciler de ne yapacağımızı kestiremiyoruz. Onaylanan yatırım projelerine devam mı etsek, yoksa felaket senaryolarına mı odaklansak bilemedik.

İşler de ne güzel gidiyordu, bu sene yüzde kırk kar edecektik, şart mıydı şimdi bu yani?

Neden şu Belçika Hollanda’yla savaşmaz, ya da Endonezya, Singapur’la?

Hep şu Arapları mı sokacaksınız birbirine?

Topraklarından petrol çıkmayan, yeraltı zenginlikleri olmayan ülkelere kimsenin demokrasi götüresi falan yok. Bir İran’a kızıyoruz, bir İsrail’e.

“Yahu, İran’ın Katar’daki Amerikan üssüne saldırması da neyin nesi şimdi, bak herkes hava sahalarını kapatıyor, bizim adamlar tatil için memleketlerine nasıl gidecekler?” diye basit günlük hesaplarla evhamlanıyoruz. Sonra aklımız başımıza geliyor ve, “ee adama kendi ülkenden komşunu bombalama izni verirsen, komşun da senin camına taş atınca kızmayacaksın ona” diyoruz.

“Neyse ki Türkiye’nin tatil beldeleri dövüşenlerden uzakta” diye düşünüyoruz. Sonra, aklımıza Amerika’nın kalbimize konuşlandırdığı üsler, radarlar, füze ve nükleeer bomba kontrol merkezleri geliveriyor. Ya şu çılgın Trump bizim oralardan da bir füze sallamaya kalkarsa, ya da “haydi bakalım, siz bizim Nato’daki en güçlü askeri partnerimizsiniz. Kore Savaşı’nda olduğu gibi atın bize bir destek, hem lojistik olarak da pek yakındasınız, gösterin bakalım kendinizi doğu sınırı komşunuza” derse ne olacak.

Rusya-Ukrayna savaşı başlayalı 11 yıl oldu, binlerce insan öldü, yetmedi. Dünyaya yeni aktiviteler lazım.

Yıllık ticari hacmi 600 milyar doları aşan küresel silah satıcıları taş mı yesin şimdi yani?

O binalar yıkılacak ki inşaat sektörü onları yeniden yapabilsin, değil mi?

Uzandığımız koltuktan sıcak kahvemizden bir yudum alarak bombalanan şehirleri izlemek, orada yaşanan acıları tam anlamıyla hissettiremiyor. Ta ki 7-8 yaşlarındaki Gazzeli o erkek çocuğunu görene kadar. Gözleri korkudan kocaman açılmış. Çünkü sığındığı hastane bile bombalanmış. Ona sarılan ve teselli etmeye çalışan Filistinli doktor, şefkatle yaklaşınca ağlamaya başlıyor. Biz de. Ya da, açlıktan artık ölmek isteyen yorgun çocuğu dinleyince insanlığımızdan utanıyoruz.

Bu satırları yazarken, Trump 12 günlük savaş sonrasında ateşkes müjdesi vermişti. Ateşin kesilmesi gerektiğinden savaşanların henüz ya haberleri ya da niyetleri yoktu. Savaş uzaktan bakınca bir bilgisayar oyununa benziyor. Sağduyulu bir kaç lider çıkıp tansiyonu düşürmezse eğer, 3. Dünya Savaşı’nın eli kulağında. Hani birisi, “Yeni küresel bir savaş çıkar ve hala sağ kalan olursa, 4. Dünya Savaşı taş ve sopalarla yapılacak” demişti ya.

Doğru söylemiş.

Jöleli saçlarınız, yalandan dik duruşlarınız, havalı diksiyonlarınız, haçlı felsefeleriniz, büyük Orta Doğu planlarınız batsın.

Hangi kılıfı uyduruyorsanız uydurun, gece yattığınızda huzurla uyuyamayacaksınız.

Etiketler